28 Şubat Sürecinden, 15 Temmuz Darbe Teşebbüsüne -2
Aziz Dinç
Refah -Yol hükümetinden rahatsız olan cevreler bireysel söylem ve tavırları büyüterek laiklik elde gidiyor naraları atmaya başladılar.
Her dönemde olduğu gibi bazı siyasi partiler ve cevreler bu ortamda demokratik tavır göstermek yerine bu rantiyecilerin sözcülüğünü yapmaya başladılar.
Silahlı Kuvvetler bu ortamda tamamen taraf gibi davranarak toplantılar yapmaya başladı. Hata Hakim ve savcıları çağırarak brifing vermeye başladılar.
Askeri kanadın net bir tavır alması, rantiyecilerin daha yüksek sesle konuşmalarının önünü açtı.
4 Şubat’ta Sincan’da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.
Tank ve zırhlı araçların caddelere inmesi toplumun bazı kesimlerinde ciddi endişeler yaratırken, darbe çığırtkanları ve rantiyeciler toplumsal huzuru bozma konusunda tavırlarını daha da keskinleştirdiler.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu göndererek yaşananlardan dolayı rahatsızlıklarını bildirdi.
Dönemin komutanları her ortamda demeç vermeye başladılar.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya “İrtica, PKK’dan daha tehlikelidir ”sözleri olayların daha fazla gerilmesine sebep oldu.
Hata toplum o kadar kutuplaştırıldı ki 11 Şubat’ta Şeriata karşı Kadın Yürüyüşü Ankara’da yapıldı.
Toplumun kutuplaştırılması sonucu sokaklar hareketlenmeye başladı.
23 Şubat 1997’de Fatih Camii’nde öğlen namazının ardından bir gurup ellerindeki yeşil bayraklarla “şeriat isteriz", yaşasın Hizbullah ”sloganlarıyla yürüdü.
Bireysel tavır ve söylemler ortamın daha da gerilmesine neden oldu.
Yaşanan bu gelişmeler ışığında,28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Cumhurbaşkanı Demirel’in başkanlığında toplandı. MGK tarihinin en uzun toplantılarından biri olan, Türkiye’ye siyasal ve sosyal anlamda yeni bir istikamet çizen bu toplantı, 8 saat 45 dakika sürdü.
MGK laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu sert bir şekilde vurgulandı.
Kararda, laiklik için yasaların uygulanılması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli,8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran Kursları denetlenmeli, kıyafet kanununa riayet edilmeli,....vs. kararlar alındı.
MGK toplantısı ve sonrasında yayınlanan bildiriyle birlikte sokaklar daha da hareketlendi.
Başbakan Yardımcısı Çiller, DYP Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, MGK kararlarına direnilmesini istedi.
Tabi bu durumdan vazife çıkaranlar hemen iş başı yaptı.
Baş örtülü kardeşlerimiz her kesimde mağdur edilmeye başlandı Üniversitelere ve iş yerlerine alınmamaya başlandı.
Binlerce başörtülü kardeşimiz okullarını ve işlerini bırakmak zorunda kaldılar.
21 Mayıs’ta dönemin en fazla aktif olan Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ”Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini” söyleyerek RP’nin kapatılması için dava açtı.
7 Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifa nedenini ise başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.
19 Haziran’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
DYP den bir gecede 40 milletvekili istifa etti. İstifa eden milletvekilleri Hüsamettin Cindoruk başkanlığında mecliste bir gurup kurdular.
Bu milletvekilleri 30 Haziran’da kurulan ANASOL-D hükümetinin içinde yer aldılar.
Yaşanan bu süreçte en büyük rollerden birini Süleyman Demirel oynadı. Tabiri caiz ise süreci yönetenlerden birisi oldu.
Demirel'in bu tavırlarına karşı Refah-Yol hükümetinin bazı üyelerinde ve BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nda şiddetli tepkiler geldiyse de sonuç değişmedi.
Yeni kurulan hükümet Mecliste daha önce kararlaştırılan bir çok yeni yasa çıkararak köklü değişikliklere imza attığını söyleyebiliriz.
Anayasa Mahkemesi RP ‘yi 16 Ocak 1998 ‘de “demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve millet egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin odağı olduğu” gerekçesiyle kapattı.
22 Şubat 1998'de kararın Resmi Gazete 'de yayımlanmasıyla RP'nin 14 yıl süren siyasi süreci sona erdi.
Yukarıda yazmaya çalıştığı o gün yaşananlara dair kısa bir özet.
Yaşananları ve oynanan oyunları anlatmaya kalksak ,onlarca kitap yazsak dahi yetersiz kalır.
Yaşanan bu süreçten sonra zaten aktif olan Fetöcüler tamamen her tarafa hakim olmaya başladılar.
Uygulanan MGK kararı sonrası hiç mağdur olmayan aksine önü açılan kesimin bunlar olduğunu söyleyebiliriz.
Rahmetli Erbakan tüm hayatı boyunca bu cemaate mesafeli durdu. Yapmış olduğu 30-40 önceki konuşmalarda bu cemaatin gerçek yüzünü kamu oyunun gündemine getirdiyse de toplum olarak gereken tavır bu konuda gösterilmedi.
28 Şubat sürecinde toplumun büyük çoğunluğu sesiz kaldı. Rantiyeciler ve bunlarla birlikte hareket eden kişiler ve kuruluşlara karşı gereken tavır sergilenemedi.
O gün yaşananlar ve ortaya çıkan tablo Türk siyasi tarihinde hiçbir zaman unutulmayacak bir şekilde tarih sayfalarında yerini aldı.
O günlerde yaşananlara dair bir çok yazılar yazıldı bir çok kitaplar çıkartıldı.
Bana göre hala daha net bir fotoğraf ortaya koyulamadı.
15 Temmuz dan sonra hep şunu düşünmüşümdür.
Eğer bizler 15 Temmuz da sergilediğimiz tavrı, Sincan da tanklar yürütüldüğünde de sergileyebilseydik ne olurdu?
Varın cevabını siz bulun.
Saygılarımla..