Ülkenin kutuplaştırıldığı, kamplaştırıldığı ve adeta ikiye bölündüğü gibi bir tezi son iki yıl içinde sıklıkla duyar olduk. Bu görüşü savunanların, ülkenin bu haliyle belirsizliğe itildiğini öne sürenlerin verdiği tek örnek de Başbakan Erdoğan’ın tavrı oluyor.
Bu çevre ısrarla ve inatla Başbakan Erdoğan’ın söylemleri, tavır ve tutumları sebebiyle bir kesimin ötekileştirildiği, sert ifadeleri ile ayrıştırıcı, kendisi dışındaki kesimleri her dem tahkir ettiği, onları düşman ilan ettiği ve üslup sebebiyle de ülkenin adeta iki kutuplu hale geldiğini öne sürüyorlar.
1 Haziranda yapılan mini yerel seçim sonuçları da gösterdi ki; ülkeyi asıl ikiye bölen, Başbakan ve Hükümete karşı sert bir blok oluşturup karşı cephe meydana getiren ve bu haliyle ülke insanını bölen kesim iktidar değil muhalefet cenahıymış.
Malum 1 Haziran günü Yalova ve Ağrı’da seçim yapıldı. Seçimlerin yenilendiği bu iki şehrimizde de iki parti yarıştı. Bunlardan bir Ak Parti, karşıdaki partiler ise tek tek değil bir bütün olarak bloklaşıp en güçlü parti etrafında birleşen irili ufaklı birçok parti. Rahmetli Erbakan’ın meşhur söylemi olan “aslında seçimlere iki parti giriyor; biri milli görüş, karşıdakiler ise diğerleri” cümlesi 30 Marttan sonra 1 Haziranda da ete kemiğe bürünüp karşımıza çıktı.
Her iki ilde de aslında seçimler iki parti arasında geçti. Ak Parti adaylarına karşın diğer partililer bir olup CHP ve BDP adaylarına yüklendiler. Ak Parti bu illerde bir partiye karşı değil tüm partilerin ittifakına karşı yarıştı. Seçimleri kaybetti ama ortaya ülkeyi asıl kimlerin ikiye böldüğü, kamplaştırdığı ve ötekileştirdiği sorusunun cevabı çıktı.
Cumhurbaşkanı seçimlerinde muhalefetin çatı aday arayışları da benzer kaplaşmanın ve kutuplaşmanın ciddi emaresi. Çatı adayı arayışı serüveninde adı anıldığında kaos, kargaşa, muhafazakar kesimin oyunu alıp onları 28 şubatta mağdur eden birinci adam olarak anılan Demirel’in kapısına yüz süren muhalefet liderlerini anlamak mümkün değil. Demirel’ın tükenmiş nefesinden medet uman, onun kargaşa tescilli engin(?) tecrübelerinden feyz alan günümüz siyasetçilerinin, geçmişin acı tecrübelerinden ders çıkarmayıp yakın siyasi tarihten nasipsiz ve bir arpa boyu yol almamış halleriyle hala siyaset sahnesinde olmalarını da ülkemiz siyaseti ve muhalefeti adına da büyük bir talihsizliktir.
Bugün cumhurbaşkanlığına Ak Parti karşıtı bir ismi bulup, bu parti dışında kalan tüm partilerin destek vereceği çatı formülüne bel bağlamak siyaseten yetersizliğin olduğu kadar kendi ideal ve ideolojilerin çöktüğünün de zımni bir itirafı hatta ilanıdır. En sağından en soluna siyasi yelpazenin herhangi bir noktasında bulunan, bununla birlikte siyah-beyaz gibi birbirleriyle tezat teşkil eden görüşlerin sahibi olan siyasi parti, sendika, sivil toplum örgütü, ticari kuruluşlar, rakip holdingler ve medya kuruluşlarının cumhurbaşkanlığı konusunda tek bir bir “çatı” altında olması siyasi duruş ve ideolojinin de çöküşünün göstergesidir.
Bu tablo karşısında kimlerin ülkeyi kamplaştırdığı, kimlerin ülkeyi ikiye bölüm diğer kesimi ötekileştirdiği ciddi bir soru ve sorun olarak karşımızda durmaktadır. Ak Parti, kendi adayını ilan etmemiş olsa da belirlemiştir. 12 yıldan beri tek başına ülkeyi yönetmiş ve birçok alanda hayal edilemeyecek kadar önemli hizmetleri hayata geçirmiş bu partinin, cumhurbaşkanı adayına sahip çıkması ve onun arkasında güçlü bir iradeyle durmasından daha doğal bir şey olabilir mi?
Halk ilk kez kendi cumhurbaşkanını seçecektir. Halkın seçeceği bir cumhurbaşkanını belirlemede çatı gibi anlamsız ve nafile bir gayretle seçmene dayatmaya çalışmak kırk yamalı bir bohçadan mucize çıkarmak gibidir. Siyaseten yetersizliklerini çatı adayı arayışlarıyla telafi edip minderden kaçanları halkımız bir daha iyi tanıyacak ve gereğini yapacaktır. Ve sağduyu sahibi, irfan sahibi halkımız birilerinin hayallerini süsleyen ülkenin “çatı”dan bölünmesi oyununu tersyüz edip olayın aktörlerinin yüzüne çarpacaktır.