YARIN BAYRAM - Mehmet Karaaslan

YARIN BAYRAM


Evet, yarın bayram. İsmaili teslimiyetin, Rabbimize kul olmanın göstergesi kurban. Bayramlar, özellikle de kurban bayramı için ifade edilen paylaşma, kucaklaşma, kırgınlıkları giderme ve yeni bir sayfa açma cümleleri pek de anlam ifade etmiyor İslam coğrafyasında.

Ortadoğu yine kan kokuyor, yine katliamlar ve sınırsız ölümler. Bölgeye rahmet yağmurları değil, azap bulutlarından kan yağıyor. Tüm bu yaşananlara karşın tepki vermesi ve adım atması gereken İslam ülkelerinin, durumu batının özellikle de ABD’nin senaryosu olduğu ve zaten böyle planladığı, karşı gelmenin mümkün olmadığı tezine tüm acizliği ile iman edip duyarsızlıkları kahrediyor insanı asıl.

Batının İslam coğrafyasındaki yaraları kaşımasını anlarız. Bölgede etnik ayrışmadan sonra daha tehlikeli sonuçlara varabilecek mezhepsel ayrışma üzerinden yeni husumet zeminleri oluşturmanın stratejik planını yapmasını ve bunu 40-50 yıl sonrasına sâri projeler haline getirmesini de anlarız. Batının, bu topraklar üzerinde, kimi zaman din adamı kisvesine giren Lawrens benzeri ajanlarla, kimi zaman yazar, düşünür kılığındaki müsteşriklerle eskiden beri yürüttüğü İslam ümmeti arasında kin, nefret, mezhep, ırk ve etnik fitne oluşturacak projelerinin her dönem devam edeceğini de biliriz. Ülkemizin 30 yıldan beri önceleri sağ-sol, sonrasında Alevi-Sünni, bu da tutmayınca Türk-kürt ayrışmasını körükleyen, bunun için ardında birçok karanlık oda eylemi ve faili meçhuller bırakan yapının başka varyantlarını var olmasını da anlarız. Yine batının; küresel ölçekli toplantılarda barış ve huzur mesajları verse de sahada ayrışmayı, kini ve savaşı körükleyecek tavırlar içinde olmasını da anlarız. Bu onların doğal ve vazgeçilmez karakteri.

Asıl anlaşılamayan, asıl insanı kahreden İslam dünyasının bu basit ve klasik batı senaryolarında gönüllü, ateşli ve hararetli figüran olmayı sürdürmeleri ve bunda ısrarcı olmamaları. Bu coğrafyada yaşanan insanlık dramlarını ve akan kanın durdurmasını batıdan beklenmesi. Onlardan medet ummanın nafile bir gayret olduğunu bile bile Birleşmiş Milletler’den, Nato’dan ya da sözüm ona uluslararası örgütlerden barış dilenmek ve barış beklemek saflık ötesi bir ferasetsizliktir.

Bu coğrafyada yaşananlara dikkat çeken, yapılan zulümlere tepkisiz, ilgisiz ve duyarsız kalan vetocu beş ülkenin devlet başkanlarının gözlerinin içine baka baka Birleşmiş Milletlerin kürsüsünden “dünya beşten büyüktür” diye haykıran Türkiye’nin gayretleri İslam ülkelerinden yeterli destek görmediği için de yetersiz kalıyor.

Bölgenin mozaik yapısından yeni ayrışmalar, yeni kamplaşmalar ve düşmanlıklar üretme peşinde olan kesimlerin payandası, gönüllü fedaisi olan bir İslam âlemi ile karşı karşı karşıyayız. Yıllardan beri bölgenin hassasiyetine dikkat çeken, önlem alınmazsa ve bağlar iyi kurulmazsa bu coğrafyada her isteyenin at koşturabileceği, hesaplar yapabileceği bir alan olabileceği tezine ise sırf Türkiye’den geldiği için şaşı bakan bölge ülkeleri şimdilerde yaşananların vahametiyle şaşakalmış durumdalar.

Arap baharının yaygınlaşması, halkın idarede söz söyleme taleplerinin yükselme istidadı gösterdiği andan itibaren arap şeyh ve kralları ne yazık ki kendilerini batının kollarına attılar. Batı da petrollerin hatırına “şimdilik” onlara şefkat kucağını açmış oldu. İşi bitince Saddam gibi kanalizasyon çukurunda saklanma görüntülerini izledikleri halde bu akıbetten beri olduğu hüsn ü kabülüne kendilerini de inandıran kral ve diktatörler ne yazık ki bölgede ABD’nin ileri karakolu olma hüviyetlerini sürdürmeye devam etmekteler.

Evet, yarın bayram ama bayramın ruhu yok İslam coğrafyasında. Bayramı yaşayacak ve bunu teneffüs edecek hiçbir güzellilik ve neşe emaresi yok. Bayramlaşma metinlerine taç edilen kelimelerin hiç biri yok bu bayram lügatimizde. Huzur yok, barış yok, kardeşlik yok, paylaşma yok, bir olmak yok, iri olmak yok, diri olmak yok. Her şeyden kötüsü de bunların sağlanabilmesi için atılan bir adım yok. Adımı geçtik böyle bir niyet yok.

Petrolün başında oturup yokluğun, açlığın ve perişanlığın pençesine düşmüş, birilerinin peyki olma zilletine düşmüş bir İslam âlemi ne zaman uyanır ya da uyanır mı bilinmez ama bilinen bir gerçek var ki bölgede yürekli seslerin sayısının artması gerektiği.

Bölgede yaşanan olumsuzlukları, yakın zamanda kendi aleyhine olsa da gidermeye çalışan, ekonomisine, sosyal hayatına olumsuz yansımaları olsa da insani duruşunu ortaya koyacak ülke sayısı artmadığı sürece Türkiye’nin tek başına ortaya koyduğu tavır da yeterli olmayacaktır.

Bu uyanışa ve İslam ülkelerinin kukla yöneticileri olmasa bile İslam halklarının birleşmesini ve sorunlarını kendilerinin çözeceği bir sistem kurması niyetinde ve kararlılığında olan Türkiye’nin de bölgede etkin ve saygın bir güç olmaması için batı ve onların orta doğudaki uşakları konumundaki yerel unsurlar sürekli sorun üretmeye ve Türkiye’nin başını ağrıtmaya gücünü zayıflatma atraksiyonlarına devam edeceklerdir. Taşeronları vasıtasıyla çözüm sürecini akamete uğratma gayretleri de bunun somut adımı. Her şeye rağmen İslam âleminin bayramı mübarek olsun.

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
14Oca

HIZLI TREN

15Ara

BU YÜREĞİ ANLAMAK'

04Ara

'MORALİNİZ BOZUK'

27Kas

HEP BİRLİKTE KALKINMA

10Kas

HİZMETTE 7 AY