Habib KARAÇORLU

Gerçeklerle yüzleşebilmek

Habib KARAÇORLU

Okulların açılmasıyla birlikte eğitim sistemi ve işleyişindeki problemlerle tekrar karşı karşıya geldik. Servisinden kantinine, kıyafetinden dersliğine ve müfredatından ders kitaplarına kadar birçok sıkıntının yaşandığı eğitim sektörü ve alanı üniversitelerin yüz yüze eğitime başlamasıyla daha da çok konuşulur olacak. Bir buçuk yıllık aradan sonra eğitimin her bireyinde ve biriminde yaşanan rehavet ne kadar bir zamanda atlatılabilir tahmin etmek çok zor. Okulların açılmasıyla şu soruyu sormadan edemedik: “Pandemi sürecinde vaka sayıları önceki her iki öğretim yılında da şimdiki güncel rakamlardan daha da düşükken okullar niye kapatıldı? Okulların kapatılmasıyla vaka sayıları düştü mü? Niye hep gaza gelerek, alelacele kararlar alıyoruz? Niye sorunların çözümü için kafa yorup, daha çok çalışarak çözümler üretmiyoruz? Yahu biz kendi gerçeklerimizi ne zaman Batı’nın yalanlarından ayırarak bağımsız hareket edeceğiz?

Yediden yetmişe televizyon, internet, sosyal medya bağımlısı olmuş bir toplum olarak ne yazık ki biz gerçek hayattan koparılmış sanal bir âlemde yaşayan sürüler olduk. Aklını televizyon ve internetin işgaline açmış, okumayan, sorgulamayan, düşünmeyen, araştırmayan, muhakeme gücünü kaybetmiş yaşayan ölüler olduk. Gerçeklerden bihaber ve gerçeklerden giderek uzaklaşan dünya toplumları gibi biz de koyun sürüleri gibi güdülmeye başlandık maalesef. Medyanın önemli bir bölümünü elinde bulunduran küresel sermaye onun yanına internet aracılığıyla sosyal medyayı da ekleyerek düşünce ve eylem boyutunda neredeyse insanlığı esir almışdurumda. Maneviyatın maddenin baskısı altında olduğu toplumlarda artık insanlar midesini doldurmak, nefsi isteklerini tatmin etmek ve rahat bir hayat sürmek için yaşıyorlar sadece. Var oluş gayesinden habersiz kitleler rüzgârın önünde savrulan kuru yapraklar gibi oradan oraya sürüklenmeye devam ediyorlar.

Korona virüs salgın dönemi küresel sermaye ve emperyalizmle işbirliği içinde olan ülke yönetimlerinin tabi ki çok işine yaradı. Artan ekonomik sıkıntılar, işsizlik, yaşanması çok zor metropol hayatı, giderek büyüyen adaletsiz gelir dağılımı ve vergilerden bunalan halkların itiraz ve isyanlarını pandemi yasaklarıyla durdurmaya çalıştılar. Ancak hala daha düşünmeye devam eden insanlar bunun bir oyun olduğunu anlamakta da gecikmediler. İstanbul Maltepe’de 11 Eylül günü yapılan aşı karşıtı mitinge on binlerce insanımız katılarak tepkisini ortaya koydu. Aynı şekilde Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında pandemiyle ilgili kısıtlamalar ve dayatmalara karşı insanlar yürüyüşler ve mitingler düzenleyerek yönetimlerin kararlarını ve icraatlarını protesto ediyorlar. Nedense bilim adamı denilen kesimler ve sağlık bakanlıklarının yetkilileri gerçekleri halkın gözünden kaçırarak kendilerine verilen direktifler ve verilen telkinlerle hareket ediyorlar. Korona virüs salgınıyla ilgili gerçekler bir gün elbette ortaya çıkacaktır. Ama her zaman olduğu gibi “ba’de harabu’l Basra”,  Basra yıkıldıktan sonra hakikati anlamanın hiç kimseye pek bir faydası da olmayacaktır.

Küresel sermayeye entegre edilmiş ülke ekonomileri giderek ücretli ve dar gelirli insanların aleyhine, sermaye sahibi kapitalistlerin ise lehine işlemeye devam ediyor. Ülkemizde gayrimenkuller, şirketler ve daha birçok sektör kuruluşları yabancılara satılmaya devam ediyor. Amerikalı, Avrupalı ve Çinlilerle birlikte Körfez ülkelerinden gelenler de ülkemizin dört bir yanında arsalar, araziler, daireler, yazlıklar, villalar şirketler ve fabrikaları satın alıyorlar. Onlar dolar ve avroyu valizlerle taşırken bizim vatandaşımız boş cüzdanına bakarak aybaşını nasıl çıkaracağının hesabını yapıyor. Paramız giderek değer kaybediyor, fiyatlar el yakıyor, yağmur gibi gelen zamlar karşısında vatandaş çaresiz şekilde çıkış yolu arıyor. Enflasyonu azdıran faiz oranları ve döviz kurlarının dengelenmesi için ortaya sürülen tedbirler her defasında akamete uğruyor. Geçmiş yıllarda takip edilen ekonomik politikaların bedeli şimdi ödeniyor. Kuraklıkla birlikte artan gıda fiyatlarının nerede duracağı belli değil. Yanlış politikalarla boşaltılan köylerden kente istif edilen halk yığınları nasıl doyurulacak acaba? Hala daha betona ve asfalta yatırım yapmaya devam mı edilecek, yoksa tarımsal üretime mi destek verilecek? Betonlaştırılan araziler ve ovalar, kurutulan göller ve akarsular nasıl kurtarılacak? Eğitim sistemi diplomalı işsiz yetiştirmeye devam mı edecek, yoksa sınavkolik nesiller üretime mi yönlendirilecek? Sanal alemden uyanıp gerçek hayata dönülecek mi, yoksa elimize verilen cep telefonlarıyla uçuruma doğru yürümeye devam mı edeceğiz?

Yaşadığımız süreç giderek bizi gerçeklerle yüzleştirmeye devam ediyor. Eğitimde, ekonomide, tarımda, imar ve iskânda, hukukta ve sosyal alanda yapılan hatalar artık gizlenemiyor. Kendi ikbal ve çıkarlarımız için verdiğimiz mücadeleyi bırakarak geleceğimizi, neslimizi ve dünyayı kurtarmanın zamanı geldi de geçiyor artık. İş işten geçmeden akılımızı başımıza alalım, emperyalistlerden, onların telkinlerinden, kurtarıcılarından, sistemlerinden ve işbirlikçilerinden yakamızı kurtaralım, milli ve yerli çözümlere dönelim, biz kendimiz olalım. Tıpkı İHA, SİHA ve TİHA üretiminde dünyada söz sahibi olduğumuz gibi her alanda kendimize dönelim, çalışalım, üretelim, israfı ve şovu terk edelim. Belediyelerin görevi kurtuluş törenleri ve konserler düzenleyerek halkı eğlendirmek ya da şaklabanlık yapmak değildir. Bu dinazor kafasını artık terk edelim. Bilim ve teknoloji devleri Almanya ve Japonya’da soytarılara değil düşünen, araştıran, çalışan ve üretenlere değer veriyorlar, bunu unutmayalım. Rabbim bizleri gafletten uyandırsın, doğruları görmeyi, doğru olmayı, doğru yaşamayı ve doğru yolda yürümeyi nasip etsin. Âmin.

Yazarın Diğer Yazıları