NE ALA MEMLEKET
Habib KARAÇORLU
Bazı televizyon kanallarının kayıp insanları bulmak amacıyla düzenlemiş oldukları programları izlemeyen ya da duymayanımız kalmamıştır zannediyorum. Bu programlarda öyle vakalar, ilginç hadiseler ve de iğrenç şeyler anlatılıyor ki, izleyicilerin ağzı bir karış açıkta kalıyor. Genelde birbirini aldatan eşlerin konu alındığı bu programlara sunucu veya orada bulunan uzman veya bilirkişi mahiyetindekilerin yargılama ve savunmaları da ayrı bir renk katıyor. Tesadüfen az bir kısmını ibret için izlediğim bu programlardan birinde evli bir kadının evli bir erkeğe kaçtığından söz ediliyor. Meğer bu kadını kaçıran kişi daha önce de aynı şekilde bu kadının annesini de kaçırmış ya da annesi ona kaçmış, sonuçta değişen bir şey yok. Hem annesi hem de kızıyla gayrı meşru ilişki yaşayan, artık sıfat olarak ne yakıştırırsanız uygundur, çünkü bu aşağılık mahlûk her türlü kötü sıfatı hak ediyor, toplum içinde yaşamaya devam ediyor . Anne ve kızı, iki çocuk sahibi kadın evini, kocasını ve çocuklarını terk ederek bir sapığın peşinden gidiyor ve onunla gayrı meşru bir hayat yaşıyor. Geride üzüntüsünden kahrolan iki koca, utancından yerin dibine giren iki aile ve boynu bükük çocuklar var.
Bütün bu olup bitenler karşısında boşanma davası açmaktan başka hiçbir yasal yolu olmayan bu tür olayların kurbanı bahtsız eşler, bazen bu haksızlığa tahammül edemeyip intikam almak için cinayet dahi işleyebiliyorlar ki, bu geride kalan çocuklar için tam bir yıkım oluyor. Yasal yolu izleyenler için eğer kabul edilirse açılacak tazminat davalarıyla alınacak üç, beş kuruş para var. Evli birinin başka biriyle yaşadığı ilişki yasalarda “zina” olarak tarif edilse de ceza kanununda zina suç değil ki! Zina yasalardan suç olmaktan çıktıktan sonra bu fiili işleme niyetinde olup da adaletten çekinenlerin önü açılmış oldu. İçinde Allah korkusu taşımayan, hayâ duygusunu kaybetmiş olanların bu çirkin fiili işlemeleri için bir engel kalmamış oldu. Zaman zaman medya organlarında kocasını terk ederek başka bir erkekle kaçan kadınların haberlerine rastlamaktayız. Ne kadar vahim bir olay! Allah düşmanımız da olsa kimseye böyle bir üzüntü yaşatmasın, hiç kimseye de böyle bir günah işlemeye fırsat vermesin. İşin en can alıcı noktası da zevki için başkasının yuvasını yıkan, çocuklarını annesiz bırakan alçak zalimlerin elini kolunu sallayarak ortalıkta adam diye dolaşmaları ve hiçbir ceza uygulamasına tabi olmamaları. Kadının kendi rızasıyla gitmesi, şikâyetçi olmaması yasa karşısında her ikisini de sorumsuz kılıyor. “Ne âlâ memleket” diyoruz.
Birçoğumuzun kendi başından ya da yakınlarının veya arkadaşlarının başından geçen başka toplumsal vahim bir olay daha var ki, o da bazı dolandırıcı müteahhitlere para kaptırma meselesidir. Maalesef uzun yıllardan beri böylesi olaylara çok şahit olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Bina yapmak amacıyla kat karşılığı almış olduğu bir arsaya daha temel atmadan daire satmaya başlayan çok müteahhitler gördük. Bazıları iyi niyetli olsa da sermaye yetersizliği nedeniyle piyasanın altında fiyatlarla sattığı daireleri yapamayıp müşterilerini mağdur ediyorlar. Bir kısmı ise işi dolandırıcılığa dökerek aynı daireyi iki, üç hatta dört, beş kişiye satıyorlar. Yasalardaki boşluklardan ya da karşı tarafın güven ve iyi niyetinden faydalanarak onlarca kişiyi dolandıran bu müteahhit denilen şeref yoksunu kimseler de elini kolunu sallayıp ortalıkta dolaşmaya devam ediyorlar. “Ne âlâ memleket” diyoruz.
Trafikte kuralları ihlal etmek suretiyle; yayalara çarpmak, karşı şeride geçerek başka araçlarla çarpışmak suretiyle kazaya neden olmak ya da aşırı hız veya hatalı solama nedeniyle ölümlü ya da yaralanmalı kazalara sebep olmak suçlarını işleyenlerin alacağı ceza ve sonuçta uygulanan ceza en çok birkaç yıllık hapis cezası ya da para cezasından başka bir şey değildir. İşte bir örnek: “Antalya'da, otomobiliyle yolun karşısına geçmek isteyen arkadaşlara çarparak, Engin Ustali'nin (24) ölümüne, Ezgi Nur Tezgi'nin de yaralanmasına neden olan sürücü Adil H., 24 taksitle ödenmek üzere 15 bin 200 TL adli para cezasına çarptırıldı.” Yirmi dört yaşında bir genç kusurlu araç kullanan birinin kurbanı oluyor ve verilen ceza 15 bin 200 TL, hem de 24 taksitle! “Ne âlâ memleket” diyoruz!
Ceza ve infaz yasalarındaki esnetmeler, indirimler ve sürekli sanık veya mahkûm lehine yapılan düzenlemelerle birlikte artık adalet erkinin, hukuk, kurum ve yaptırım gücü olarak toplum üzerindeki mehabeti, etkisi ve caydırıcılığı çok zayıflamış görünüyor. Her türlü yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, iltimas ve suiistimalin adi vaka olarak görüldüğü ülkede “kim ne yaparsa yanına. kar kalıyor” sözü sıkça ifade edilmeye devam ediyor. Can, namus ve mal emniyetinin tam olarak korunamadığı, bunlara yapılan saldırıların misliyle karşılık bulmadığı bir yerde kötü insanların sayısı giderek artar, iyilerin sayısı ise azalır. Çünkü halk devletin dini, yani nizamı üzeredir. Kötülüğe giden bütün yollar kapatılacak, tevessül edenlere layık olduğu cezalar verilecek, cezalar caydırıcı ve adil olacak, kamuoyu vicdanı rahatlatılacaktır. Aksi takdirde iyiliğin yerini kötülük, doğruluğun yerini sahtekârlık, güzelliklerin yerini çirkinlikler adaletin yerini ise zulüm alacaktır. Yüce Rabbimiz: “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl Suresi, 90.Ayet) buyurmaktadır. Bu ilahi emre uyalım, adaleti ayakta tutalım, yoksa sonu hüsrandır. Rabbim bizleri sıratı müstakim üzere sabit kılsın, yolundan ayırmasın. Âmin.