Ormanlarımız Yandı mı, Yakıldı mı
Habib KARAÇORLU
Son iki yıldır ülkemizin başından afet ve felaketler hiç eksik olmuyor maalesef. 24 Ocak 2020 tarihindeki Elazığ depremiyle başlayan afetler farklı depremler, seller, yangınlar, salgın hastalık ve daha birçok bela ve musibetlerle devam etmekte.28 Temmuz günü başlayan Antalya Manavgat’taki orman yangınını hemen diğer yangınlar takip ettiler. On günlük sürede 36 ilimizde tam 208 orman yangını çıktı ve halen daha beş ilde 12 orman yangını devam etmekte. Özellikle Akdeniz Bölgemizdeki yangınlar adeta büyük bir felakete dönüştü. Şu ana kadar köy ve ilçelerden binlerce insanımız tahliye edilerek uzaklaştırıldı. Ne yazık ki sekiz insanımızı kaybettiğimiz yangınlarda yüzlerce konut da alevlere teslim oldu. On binlerce hektar orman alanının küle döndüğü yerlerde ekolojik hayatın unsuru olan milyonlarca canlı da yanarak feci şekilde can verdi.
Orman yangınları ülkemizde her afette olduğu gibi siyasi tartışmaları da beraberinde getirdi. Muhalefet iktidarı yeterli tedbirleri almadığı gerekçesiyle ağır şekilde eleştirdi. Türk Hava Kurumu (THK) uçakları üzerinden başlatılan eleştiriler ülke gündeminde neredeyse orman yangınlarının önüne geçti. Yangınların ne şekilde çıktığı konusunda da çok ciddi tartışmalar başlatıldı. Önceki orman yangınlarının bir kısmını ülkemizin kırk yıllık baş belası azılı terör örgütünün çıkardığı tezinden hareketle önce bölücü terör örgütü üzerinde durulsa da şu ana kadar bununla ilgili henüz somut bir delil bulunamadı. Ülkemizdeki orman yangınlarının % 85’inin insan kaynaklı olduğu sonucundan hareketle diğer bir orman yakma sebebi olan “yanan yerlerin turizme açılacağı” iddiasıyla TBMM’de 18 Temmuz tarihinde kabul edilen 7334 sayılı ''Turizmi Teşvik Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun'', tam da orman yangınlarının başladığı 28 Temmuz 2021’de Resmî Gazetede yayınlandı. Kanunun 1’inci maddesi “d” fıkrasına göre, “Kültür ve Turizm gelişme Bölgeleri dışında kalsa bile” orman arazileri “kamu yararı” kapsamına alınarak turizm yatırımcılarına açılabilecek. “Yeri, mevkii ve sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan” edilecek bu alanlardaki bütün devlet taşınmazları da turizm kapsamına alınabilecek. Kanun Resmi Gazetede yayınlandığı gün ülkemizin en önemli turizm merkezi olan Antalya’da yangınlar başlıyor ve halen daha söndürülmüş değil. Tesadüf müdür, değil midir? Halen daha bu konuyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Orman yangını tehlikesi altında olan köylerimizde köy sakinlerinin ormanlarında yangın çıkarılacağı endişesiyle yollarda güvenlik kontrolleri yapmaları da ayrıca bu konuda çok dikkat çekici bir olaydır.
Orman yangınlarının devam ettiği on günlük süreçte en çok eleştiri Tarım ve Orman Bakanlığı üzerinden yapıldı. Orman yangınları ile gerekli tedbirleri almamakla suçlanan bakanlık yangınlarla uğraşmanın yanında bir de yapılan eleştirilere cevap yetiştirmekle uğraştı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra daha önce müstakil bir bakanlık olan Orman Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ile birleştirilmişti. 1839 yılında Tanzimat’ın ilanıyla kurulan orman teşkilatı 1969 yılında çıkarılan kanunla Orman Bakanlığına dönüştürülür ve bakanlığa da genelde Orman Fakültesinden mezun olanlar atanır. Türkiye'nin sahip olduğu doğal şartlar altında %75'i ormanlarla kaplı olması gerekirken bu oran % 27,6'dır. Ülkemizde ormanların çoğunluğu devlete aittir, özele ait ormanlar %0,1 oranındadır (18.000 ha). Ülkemizin coğrafik olarak ¼’ünden fazlasını oluşturan ormanlarla ilgili müstakil bir bakanlık ve başında da konunun uzmanı bir bakan ve idarecilerin olması gerekirken Tarım Bakanlığı ile birleştirilmesi ne derece isabetli olmuştur? Tarım gibi hayati bir unsurun yanında gıda ve hayvancılık gibi birbirinden önemli başlı başına zaten önemli birer mesele olan görevlerin yanına bir de orman gibi ağır bir alanının eklenmesi hem bakanlığın hem de bakanının yükünü iyice artırmış gözüküyor. Orman Bakanlığının yeniden müstakil hale getirilmesi ve ormancılık alanında uzman ve tecrübe sahibi olanların göreve getirilmesi konunun ehemmiyeti açısından zaruret göstermektedir. Daha önce de birleştirilmiş olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının yeniden müstakil hale getirilmesi nasıl doğru bir karar ise Tarım ve Orman Bakanlıklarının ayrılması da aynı yönde doğru bir karar olacaktır.
Önceki yazılarımızda küresel ısınmanın etkisiyle yerküremizin maruz kaldığı iklim değişikliğinin hızlı bir şekilde dünyamızı felakete sürüklediğinden bahsetmiştik. Ormanlar ister yakılsın, isterse kendiliğinden yansın, bunun için gerekli önlemlerin acilen alınması günümüz ve geleceğimiz açısından çok önemlidir. Çünkü ormanlarımız: Su rejimini düzenler, toprağı erozyondan korur, havadaki doğal dengeyi sağlar, doğayı korur ve güzelleştirir, yaban hayatına ev sahipliği yapar, birçok ürünün elde edilmesine imkân sağlar ve ülkemizin akciğerleri olması yanında yüz binlerce insanımızın da yuvası ve geçim kaynağıdır. Ormanlara sahip çıkan, ormanla iç içe olan, ormanın varlığının en güzel nedeni olan orman köylülerimiz maalesef giderek azalmaktadır. İnsanın var olmadığı bir yerde mevcudu korumak, yaşatmak ve büyütmek nasıl mümkün olacaktır? Orman köylülerimiz için kurulmuş olan OR-KÖY teşkilatı yeniden ciddi alanda yapılanarak ormanlarımıza sahip çıkacak, geliştirecek ve üretime katkı sağlayacak şekilde projeleri hayata geçirmelidir.
Orman yangınları yanında ciğerimizi yakan başka yangınlarda maalesef ülkemizde meydana gelmeye devam ediyor. Konya Meram’da aynı aileden yedi insanımızın katledilmesi, sapık cinayetlerinin kurbanı olan kadın ve kızlarımızın öldürülmesi ve trafik terörünün kurbanı olan onlarca insanımızın vefatı da aynı şekilde bizleri üzmeye devam ediyor. Hayır ve şerrin Yüce Allah’tan geldiğine iman etmiş bir toplum olarak kendimizi bir kontrolden geçirerek: “Ne yaptık da bu afet ve musibetleri hak ettik?” diye bir nefis muhasebesi yapmamız gerekmiyor mu? Defalarca yazılarımızda zikrettiğimiz ayeti bir kez daha hatırlatalım : “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. (Şura Suresi, 30.Ayet) İlahi Ya Rabbi! Sen affedicisin affı seversin, bizi affeyle! Gazabından rahmetine sığınıyoruz, sen bize rahmetinle muamele eyle. Âmin.