TÜRKİYE SİYASETİNDE DERİN PATİNAJLAR-5 - Habib KARAÇORLU

TÜRKİYE SİYASETİNDE DERİN PATİNAJLAR-5


Ülkemiz gündeminde her zaman önemli bir yer tutan siyasi koyu tartışmalar geçen hafta da tam gaz yoluna devam etti. Bir partinin genel başkan yardımcısı ve iki gazeteciye evlerinin önünde yapılan menfur saldırılar ülkemizdeki siyasi tartışma ve kutuplaşmaların geldiği noktayı da maalesef net bir şekilde ortaya koymakta. Saldırganlardan birinin daha önce çekilmiş olan bir videoda ifade ettiği: “II.Abdulhamid’i biz indirmiştik, üçüncüsünü de biz indireceğiz inşallah” sözleriyle Sayın Cumhurbaşkanımızı dahi tehdit ettiği ortaya çıkıyordu. Kendilerini İttihatçıların günümüzdeki temsilcileri olarak ifade eden Enver Paşa’nın takipçileri bu fikir sahiplerinin ülkemiz siyasetinde ne denli derin patinajlar yaptıklarına böylece bir kez daha şahit olduk. Aslında bu ülkede yüz elli-iki yüz yıl önce ekilen tohumların değişik şekil ve renklerde aynı türden ürün vermeye devam ettiğini de görmekteyiz. Selanik’te oluşturulan Hareket ordusunun içinde yer alan askerler tam otuz üç yıl yıkılmasın diye Osmanlı Devletini ayakta tutmaya çalışan Sultan II.Abdulhamid Han’ı tahtından indirdikten sonra altı asırlık devleti de dokuz yıl gibi kısa bir sürede tarih sahnesinden indirmişlerdi. Vahim sonuçları günümüzde de devam eden milyonlarca Müslüman’ın ölümüne, vatansız kalmasına  ve milyonlarcasının da sürünmesine neden olan İslam âleminin hamisi olan çatı devletinin yıkılmasından anlaşılan o ki, hiçbir ders çıkaramayanlarımız hala daha çoğunluktadır.

Birçok siyaset ve medya mensubunun ülke gündemine soktukları konuların veya tartışmaların aslında sokaktaki vatandaşa ne gibi faydası olduğunu da önemsemediklerini net bir şekilde ibretle izlemekteyiz. “Tuzu kuru” olan bu kesimlerin;  artan hayat pahalılığı, işsizlik, sağlık ve eğitim sorunlarının yanında dış politikada ülkemizi bekleyen çok derin problemler gibi konular yerine, “hangi parti hangi partiyle ittifak kurmalı, gelecek seçimlerde kim aday olur, kim aday olamaz, hangi siyasi diğeri için ne demiş, niye demiş, kim kiminle beraber, kim kime karşı”  gibi boş ve faydasız tartışmalarla vakit geçirmeye devam ettiği görülmektedir. Antalya’da çiftçiden iki liradan alınan domates İstanbul’da nasıl oluyor da on liradan satılıyor? Çin’den satın alınan Korona aşısının faz-3 çalışmaları Çin’de sona erdi mi, kendi ülkesinde izin alabildi mi, bu aşı gerçekten koruyucu mu, risk taşıyor mu? Vatandaşın tenceresini kaynatmak için en ucuz yağ olan ay çiçek yağının beş litresi nasıl oldu da seksen, doksan liraya yükseldi? Bir torba unun fiyatı yüz altmış liraya nasıl çıktı? Kuraklık devam ederse gıda fiyatları nereye gider, vatandaş nasıl beslenecek? Gençlerimiz geleceklerini nasıl görüyorlar, başka ülkelere gitmeyi niçin düşünüyorlar? Ülkemizde niye sanayi kuruluşları değil de bankalar vergi rekortmenliğinde ilk on sırayı paylaşıyorlar? Daha bunlar gibi yüzlerce problem önümüzde dağlar gibi sıralanırken ekmeğin fiyatından haberi olmayan küpü dolu, karnı şiş, sırtı kalın ve gamsız olan bazı siyaset ve medya kesiminin tek derdi iktidarı elde tutmak veya iktidarı devirmekten başka bir şey değil de nedir?

Yukarıda bahsettiğimiz Rauf Bey meselesinde olduğu gibi saltanatın kaldırılması esnasında kabul edilen kanunla varlığını sürdüren hilafet makamı devlet yönetiminde birçok tartışmanın konusu oluyordu. Meclis'teki gelenekselci hilafet taraftarları, hilafete siyasal bir otorite kazandırmak istiyorlardı. Muhalifler bu yoldaki düşünce ve isteklerini 15 Ocak 1923'te dağıttıkları bir risale ile ortaya koydular.  Afyon milletvekili İsmail Şükrü'nün imzasını taşıyan "Hilâfet-i İslâm ve Büyük Millet Meclisi" başlıklı risalede saltanatın kaldırılmasının uygun görüldüğü, ancak hilâfetin asla kaldırılamayacağı, halifenin sadece ruhanî sorumluluklarının değil dünyevî görevlerinin de bulunduğu ve içinde yaşanan olağanüstü şartların normale dönmesiyle halifenin bunları yerine getireceği belirtiliyor ve İslam âlemine sabırla beklemesi tavsiye ediliyordu.   Yeni Türk devletinin kurucu meclisi olan birinci meclis 15 Nisan 1923'te son oturumunu yapmış; yeni meclis 11 Ağustos 1923'teki ilk oturumunda Lozan Barış Antlaşması'nı onaylamıştı. İkinci meclisin 25. toplantısında hilafete ayrılan bütçe konusunda şikâyetler gündeme geldi. Konu, bu meselenin genel bütçe içinde değil tek başına incelenmek üzere 1924 bütçesine bırakılması ile kapandı. Yeni meclis 29 Ekim 1923'te cumhuriyeti ilan etti. Mustafa Kemal Paşa'nın cumhurbaşkanlığına getirilmesi ile bazı vekillerin Halife'yi devletin başına getirerek çözmek istedikleri devlet başkanlığı meselesi çözülmüş oldu. 24 Kasım 1923 tarihinde, Seyid Amir Ali ve III. Ağa Han, Hindistan Hilafet Hareketi adına İsmet Paşa'ya bir mektup gönderdi. Türkiye'nin yeni milliyetçi hükümetince bu bir dış müdahale olarak yorumlandı; her türlü dış müdahale, Türk egemenliğine hakaret ve daha da kötüsü devlet güvenliğine tehdit olarak nitelendirildi. Halifeliği kendileri için büyük bir sorun gören Halk Fırkası yöneticileri için bu, büyük bir fırsattı ve bu fırsatı en iyi şekilde değerlendireceklerdi. Dahası, Ocak 1924'te Halife Abdülmecid Efendi'nin hilâfet ödeneğinin artırılması ve İstanbul'a gelen resmî heyetlerin kendisini de ziyaret etmeleri yolundaki istekleri halifeliğin kaldırılması sürecini hızlandırdı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, halifenin yabancı devlet temsilcileriyle görüşme isteğini Türkiye Cumhuriyeti'nin istikbaline açık bir tecavüz olarak nitelendirdi ve halifeyi saltanat hülyası içinde olmaması için uyardı.  25 Şubat 1924'te bütçe görüşmeleri sırasında Meclis'te halifenin ve hanedanın ödeneği konusu tartışıldı. 3 Mart 1924 günü Urfa vekili Şeyh Saffet Efendi ve elli üç arkadaşının hazırladığı, hilâfetin kaldırılmasına dair on iki maddeden oluşan bir kanun teklifi Meclis'e getirildi. Teklif okunduktan sonra halifenin hal‘edildiğini ve hilâfetin kaldırıldığını bildiren birinci madde; ardından hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılmasına dair 2. madde aynen kabul edildi. Oturuma katılan 158 üyenin 157'sinin oyuyla kabul edilmiş; tek ret oyunu Gümüşhane mebusu Zeki Bey vermiştir. Aynı oturumda daha önce Şer'iye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti'nin İlgasına Dair Kanun ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu da kabul edilmiş ve Diyanet İşleri Reisliği'nin kurulması kararlaştırılmıştır.

Hanedan üyelerine yurt dışına çıkmaları için on günlük bir süre tanınmışken Abdülmecid Efendi aynı gece on bir kişilik ailesiyle beraber Çatalca İstasyonu'ndan trene bindirildi; sınıra kadar kendisine İstanbul valisi ve emniyet müdürü refakat ettiler. Türkiye'den ayrıldıktan sonra İsviçre'ye giden Abdülmecid Efendi, 11 Mart 1924 günü haber ajansları vasıtasıyla bir bildiri yayınladı ve Türkiye hükümetinin kararını reddettiğini duyurarak Müslümanları bir kongre toplamaya çağırdı. Birkaç gün sonra İsviçre hükümeti tarafından kendisine, siyasal propaganda yapmama şartıyla oturma izni verildiği hatırlatıldı. Ekim 1924'te Fransa'ya geçen Abdülmecid Efendi hilâfet konusunda İslam âleminden umduğu ilgiyi bulamadığı için kendisini daha çok ibadete, resim çalışmalarına ve müziğe vermiştir. Türkiye'de halifeliğin kaldırılmasından sonra, 7 Mart 1924'te, Hicaz Kralı Hüseyin, Mekke ve Medine'nin elinde olmasına dayanarak kendisini Halife ilân etti. Hüseyin'in halifeliğine en büyük tepki Necid'deki Suudilerden gelmiştir. Suudi orduları 1925'te Mekke'yi ele geçirdi; İbni Suud 1926 yılının ocak ayında Hicaz Kralı olarak taç giydi. Suudiler 1926 başlarında Kahire'de bir İslam kongresi toplayıp hilafet konusunu ele almak istedilerse de konu ciddi olarak ele alınmadan kongre 1926 Mayısında sona erdi. Böylece 632 yılında Hazreti Peygamber (S.A.V.)’in vefatıyla O’nun yerine Müslümanlara önderlik etmek için tesis edilmiş olan Hilafet makam ve görevi yaklaşık bir asırdan beri sahipsizliğe terk edilmiş olarak tartışılmaya devam etmektedir. Yüce Rabbimiz bugün başsız bir şekilde çeşitli güçlü şer devletlerin peşinden koşan Müslüman ülkelerine birlik ve beraberlik nasip eylesin. Âmin.

(1) Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Mustafa Müftüoğlu C.4, S.303-307

(2) Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Mustafa Müftüoğlu, C.3, S.301-308

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
02Tem
20Şub

Anormalle nasıl normalleşilecek?

27Ara
13Ara
27Eyl

Fahiş fiyatlar, faizler ve kurlar